İlişkiler, Özel Ergenler

Engelli Annesi Olmak – 2. Bölüm

Engelliler Haftası nedeniyle oğlu Alper ile yaşamlarını Süper Ergen ile içtenlikle paylaşan sevgili Yeşim Atlı ile sohbetimiz kaldığı yerden devam ediyor. İlk bölümü buradan okuyabilirsiniz.

***

Alper’le iletişiminiz nasıl? Eskiden nelerden konuşurdunuz, şimdi neler konuşuyor ve paylaşıyorsunuz?

Alper bana her şeyini anlatır. Ama her şeyini. Her konuyu paylaşırdık. Örneğin anne regl olur çocuktan saklarlar. Ben saklamadım. Orkidi de bilirdi, saklamadım, hep açık olduk birbirimize. İlk cinsel uyanışlarını konuştuk. Hiç çekincesi olmadan anlatırdı. Bu arada tacize çok takmıştım. Bu çocukların çok tacize uğradığını okumuştum. Bir dönem de ona odaklandım ve denetlemeye başladım. Ama o her şeyi paylaştığı için sonra rahatladım. Özellikle sevdiği insanlarla da çok iyi iletişime geçebiliyor. O konuda öz güveni çok fazla. Onun için ne düşünürler diye çok takılmıyor.

Alper mutlu mu?

Alper şimdi 33 yaşında ve mutlu. Akademik zekası eğitilebilir, öğretilebilir düzeyde. Hala koca adam oldu, ama iki tane iki yüz lirayı üst üste görse, onunla araba alınabileceğini zannediyor. Bunu oturtamıyor. Para hesabı yapamıyor, ama saat okumayı öğrenebiliyor. Saati hayatın içinde kullandığı için oturttu. Ama parayı kullanmadığı için oturtamadı.

Alper’le baş başa kalmak alışınca bize iyi geldi. Alper mutlu, çünkü hayat gailesi yok. Tüpü kaça almışız, elektrik ne kadar geldi, nasıl ödenecek dert etmiyor. O sadece bir sonraki adımda ne yapılacağına bakıyor. Diyelim falancayla kahve içilecek, “Oleyy! Ben önden gideyim” diye fırlıyor. Tutamıyorum bile. Anda kalmayı başarıyor. Bir de diyelim sizle bir şey yaşadı ve bir şeye kızdı veya üzüldü, hemen gelip bana anlatır. O konuyu içinde büyütmez ama babasının yaptığı bazı şeyler onu çok sarstı, etkilendi. Hüngür hüngür ağladığı da oldu.

İlk yıllara göre ilişkiniz ve çevreyle ilişkiniz nasıl? İyi ki böyle oldu dediğiniz zamanlar oldu mu? Yoksa bu, hayatınızdaki bir şanssızlık olarak mı kaldı?

Şanssızlık olarak kalmadı. Teyzesinin de dediği bir şey vardı. “Alper sen bize hayatı öğrettin.” derdi. Biz Alper’le hayata çok farklı bir bakış açısından bakmayı öğrendik. Örneğin, birçok şeyin aslında çok boş olduğunu öğrendik. Sabretmeyi öğrendik, engellinin ne olduğunu öğrendik. Başarmanın ne olduğunu öğrendik. Bu arada, önsezileri çok güçlü olduğu için bize de akıl veriyor. Birisi hakkında bir şey düşünürse o mutlaka çıkıyor.

Şunu kendime hiç yapmadım… Engelli olduğuna çok üzüldüm, kendimi suçladım, onun kadersizliğini düşündüm falan, süreç beni çok korkuttu vs. vs. ama hiçbir gün keşke Alper hiç olmasaydı diye bir düşünceye hiç girmedim. Benim boşanma arifesinde, Alper üç yaşındaydı, benim ikinci hamileliğim oldu. Babası bunun çok iyi olacağını, kontrolleri hep yapacağımızı, Alper’e kardeş geleceğini düşündü. Ben de ilk doktor kontrolüne gittiğimde, Alper de kucağımda, doktora Alper’i anlatıyoruz ki ne gibi testler yapılması gerekiyor bilsin diye. O sırada laf nasıl oraya geldi bilmiyorum, ama doktor bana “Yeşim hanım siz sağlıklı bir çocuk büyütmenin zevkini yaşayamadınız, anne olmanın tam şeyine varamadınız, bunun için bu çocuk sizin için iyi olacak” dedi. O an bu benim çok zoruma gitti. Çocuk kucağımda. “Çok şey yaşıyorum oğlumla ilgili, ama bunun yaşadığım annelikle ilgili bir şeyi yok. Sonuna kadar da annelik hazzını yaşadım” dedim. O saniye o bebeği aldırmaya karar verdim. Herkes “Alper’e bir kardeş lazım senden sonra” dedi. İşte o dönemler benim bir şeyleri ufak ufak fark etmeye başladığım dönemlerdi. Çok düşündüm. Öncelikle yeni bir çocuğa hazır değildim. İkincisi Alper’in çok ilgiye ihtiyacı vardı ve gelen bebeğe hiçbir zaman Alper’e gösterdiğim ilgiyi göstermeyeceğim kesindi. Alper hep farklı olacak ve ona haksızlık olacaktı. Ben normal doğum yaptım. Bir bebeğin nasıl doğduğunu gördüm, nasıl benim parçam olduğunu gördüm. Şimdi bir tane daha doğuracağım, tabii ki çok seveceğim. Ama Alper hep önde olacak, onun ihtiyaçları hep önde olacak, masrafları yüzünden o bir şeylerden mahrum kalacak.  Ben şunu düşündüm, ben bunu kaldıramıyorum; ona kardeşine bak, seni onun için getirdik, diyorsun. Buna da yazık, doğacak olana da çok yazık.  Bebeği aldırdım. Şimdi hiç pişman değilim.

Şimdi hayat sizin için nasıl gidiyor?

Daha keyifli, daha güzel. Şimdi bazı şeyleri daha iyi görmeye başladım. İnsanın hayatında inişler çıkışlar var, sağlıklı anlar var, sağlıksız anlar var. Başarılar var, başarısızlıklar var. Bütününe baktığınız zaman insanlar da iniş çıkışlı olarak aynılarını yaşıyor. Alper’e baktığımda Alper çok mutlu. Alper benim hayatımın bir parçası. Ben şikayet edince, bağırınca, hır gürümüz olursa oluyor, ama bıktım artık diye bir şey yok. Alper’le yoruluyorum ve sıkılıyorum zannediyorlar. Herkesin yaşayabildiği normal şeyleri yaşıyoruz.

İç içe girmiş tek bir hayat mı yaşıyorsunuz, yoksa ayrı bireyler olarak mı yaşıyorsunuz?

Alper birey olamadığı için yaşantımızın bir kısmını tek bir hayat olarak yaşıyoruz. Ben onun eksikliklerini tamamlıyorum ve bir bütün ‘mış’ gibi yaşıyoruz. Öte yandan, herkes kendi meşguliyetinde olabiliyor günün içinde. Ama Alper benim ruh halimden çok etkileniyor. Benim kaşımın gözümün hareketinden, gözümün seyirmesinden etkileniyor ve beni sürekli takip ediyor. “Sen üzgünsün, sen mutsuzsun, bir şey mi oldu canını sıkacak” diye beni inceleyip takip ediyor. Ama ben de onu inceliyorum. Gerçekten onun kırıldığını bilirim. Yaygara yaptığını bilirim. İlgi çekmek için tribünlere oynadığını bilirim. Biraz iç içe girmiş gibiyiz, ama durum onu gerektiriyor sanki.

Kendi hayatınızı onu mutlu etmek adına mı şekillendiriyorsunuz? Kendi mutluluğunuzu ne kadar öne alıyorsunuz?

Tabii ki şekillendiriyorum. Yüzde yüz olmasa da, yüzde yetmiş onu mutlu etmek adına yapılıyor her şey. Bunun için biraz kendimi kadersiz buluyorum. Canım o gün yemek yapmak istemiyor, ama öyle bir lüksüm yok. Eskiden buna takılıyordum, ama artık takılmıyorum. Ama kaprisli bir çocuk değil. Benim arkadaşlarımın çocuklarını biliyorum, emsal yaştalar, ben pırasa pişirir, Alper’in önüne koyarım, itiraz etmeden yer. Arkadaşın oğlu “Ne bu yaa!” diye fırlatıyor. Bazen “Köfte var mı?” diye soruyor. Kafama yazıyorum, hazırda yoksa mutlaka ertesi gün yapılıyor veya alınıyor.

Yapamadığında rahatsız oluyor musunuz?

Oluyorum. Onun istediği veya sevdiği bir şeyi mutlaka yapmalıyım. O an köfte istedi ve yapamıyorsam, lahmacun söylüyorum. Çok seviniyor. Kolayı da içip “ohh bee!” dediğini duyacağım mutlaka. O mutluluğu göreceğim. (Kahkahalar)

Sizin için başka mutluluk kaynağı var mı?

Var tabii, ama Alper’den vakit kalmıyor. (Kahkahalar). Tabii ki kendi canım istiyor diye yaptığım yemek de çoktur. Bazen arkadaşlarım çağırıyor gidiyorum, ama Alper’siz de ne yapılır bilmiyorum ki. Çok candan arkadaşlarım var. Onlarla beraberken Alper’in yanımda olması ile olmaması arasındaki fark o arkadaşımla birlikteyken yok. Ya da ben artık öyle insanları seçiyorum.

Engelli çocuğu olan ailelere önerileriniz nelerdir?

Kendimle gurur duyduğum bir şey var. Alper’i çok zor kabullendim, ama hiç vazgeçmedim. O tür okullarda çok vazgeçilmiş çocuklar görüyorum. Anne baba sekiz saat gitsin istiyorlar. Çocuk sekiz saat orada ama örseleniyor mu? Mutsuz mu? Ne yiyor? Ne yapıyor bilmiyor. Bilmek de istemiyor. Servise sabah koyuyor akşam alıyor. Ben bunu hiç yapmadım. Tiki tiki kadınlar, bir dirhem iki çekirdek, ama çocuğu görsen olmaz böyle bir şey. Sümükler buralar da, üstünde pis bir şey, ayağında dandik bir ayakkabı. Ama annesi marka baştan aşağı. O çocuğu öylesine giydiriyor. Ben asla öyle yapmadım. Tabii ki evde salaş da oluyor, pis de oluyor ama bir yere gidiliyorsa, okula gidiliyorsa, Alper her zaman şık giderdi. Bazen bu tür çocuklar sevgi hissetmek istiyorlar. Gelip öpmek istediği zaman ben kaçacak delik arıyordum. Kızlar regl oluyor, pedlerini değiştirmemişler, her taraf kan kokuyor. Bir anne bunu atlamamalı. Onu akıl edemeyen bir kızın varsa senin, bunu bir şekilde çözmen lazım. Bunu kabul edemediğim için de o ortama girmek istemiyorum. Ve girdiğimde hemen çıkmak istiyorum. Anne ve babalara da çok kızıyorum bu konuda. Ben de yaşım ilerledikçe bazı şeyleri yapamayacağım, kaçıracağım ama yapabildiğim kadar yapacağım. Kabul edemiyorum, bir kız çocuğu bacakları kıl içerisinde. Sen anne olarak böyle mi geziyorsun? Bu kızı nasıl gezdirirsin böyle? O çocuklara değer vermeyip onları yük gibi görüyorlar. Ne olursa olsun…ne yemiş ne yememiş umurunda değil. Orada da çocuklar birbirine acımasız davranıyor. Birisi gidiyor diğerinin yemeğini alıp yiyor. Aç kalıyor kimse farkında değil. Ben her gün sorarım ne yediğini ne içtiğini. Alper de anlatır. Böreğimi yiyemedim derse, ertesi gün ben o işin üzerine düşerim.

Duygusal anlamda ne önerirsiniz?

Böyle bir durumla karşılaşınca insan yalnız hissediyor kendini. Bu sorun, bu dert bir tek onda varmış zannediyor. Halbuki değil. O kadar çok insan var ki. Yalnız değilsiniz. Onunla aynı mücadeleyi verenler var. “Bir tek bende var” duygusu, başa çıkılamaz bir duygu. Bazen çocuklar da yaşadıkları durumu kabullenemiyorlar ve hırçın, agresif bir çocuk çıkıyor ortaya. Burada ailenin tutumu çok önemli. Alper’in bir şeyleri aşmasındaki en önemli etken, aile içindeki sevgi sarmalıydı. Aileden aldığı sevgi duygusu çok önemli.

Alper’le size mutlu ve keyifli günler diliyor ve sohbet için çok teşekkür ediyoruz.     

Yasal Uyarı: Her hakkı www.superergen.com’a ait olan özgün içerik, Fikir ve Sanat Eserleri ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. https://www.superergen.com adresine çalışır durumda link verilerek alıntı yapılabilir.