Kültür, Sanat, Spor

Günün Sohbeti: Neslihan Acu ile Z Yalnızlığı, Edebiyat ve Yaşam Üzerine

Söyleşi: Ece Gökyar – 16 Ocak 2017

Ne okul arkadaşları ne de ailesiyle aidiyet bağı kurabiliyordu. Düşle gerçek arasında, bir başka gezegende yaşıyordu sanki. Fırtınalar koparmak isterken sessiz, varlığını hissettirmek isterken görünmez, sevilmek isterken hırçın…

Çağdaş edebiyatımızın dikkati çeken yazarlarından Neslihan Acu, ilk gençlik romanında yalnızların dilinden konuşuyor. Sistemin hoyratça kenara ittiği genç dünyaları görünür kılıp baş rolü hak edene veriyor. (Arka Kapak’tan alıntı)

Sadece “hoş bir rastlantı” diye tanımlamak isterdik, ancak o kadar basit değil! Tam da Süper Ergen’in kurulumuyla ilgili çalışmalarımız devam ederken, ON8 tarafından 2016 Eylül ayında basılmış olan “Z Yalnızlığı” ile buluşmamız, basit bir rastlantıdan ibaret olamaz!   

“Z Yalnızlığı” adlı kitabın yazarı değerli edebiyatçımız Neslihan Acu, Süper Ergen adına söyleşi ricamızı kırmadı ve içtenlikle sorularımızı yanıtladı. Toplumumuzun hazinesi genç nesillerin yetişmesine dair önemli konulara değindiği bu söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.  

Yalnızlık, kimi zaman şartların getirdiği bir sonuç, kimi zaman da kişisel bir tercih. Her iki durumda da farklı kaynaklardan beslenebilen insan, aslında kendini hiç de yalnız hissetmeyebilir. Bu noktada, gençlerin yalnızlığına nasıl bakılmalı? Bunu, bir büyüme sancısı ya da acısı gibi, doğal bir süreç olarak karşılamak mümkün müdür?

Gençlerin yalnızlığı, ‘o dönemde’ kendilerini tamamen tek başına, benzersiz, türünün tek örneği gibi hissetmelerinden kaynaklanıyor. Yani genç olmak bu demek: Hissettiklerinizi sadece siz hissedebilirsiniz, başka hiç kimse sizi anlayamaz gibilerden bir yanılsama hali. Çünkü gençlik, insanın dışarıdaki dünyaya kapılarını kapattığı, çok fazla içine gömüldüğü, kendisiyle çok fazla uğraştığı, kendisini çok dinlediği bir dönem. Hormonların aşırı aktif olduğu, bedenin pusulasını şaşırdığı bir dönem. İnsanın çok çok fazla “hissettiği” bir dönem. Gençliğin az hasarla atlatılabilmesi için, bir arada yapacakları etkinlikler, spordur, tiyatrodur, müziktir, bu anlamda çok önemli. Gence anlayışla ve sevgiyle yaklaşılması çok önemli. (Sevgi, zaten anlamak demektir). Hissettiklerinin sadece ona özgü olmadığı, tüm insanların aynı yollardan geçtiği, genci ezmeden, kırmadan, dökmeden anlatılabilmeli. Bunun da tek yolu sanattır.

Gençlerimiz, hem aile özelinde hem de eğitim sistemimiz içinde sadece başarı odaklı bireyler olmaya zorlanıyor; düşünen ve yaratan tarafları çoğunlukla göz ardı ediliyor. Bu durumda ilk gençlik çağındaki gençlere, aile ve öğretmenlere nasıl çıkış yolları önerirsiniz?

Öncelikle düzenin ‘başarı’ kıstaslarını incelemek lazım. Çocuklardan Süpermen olmaları bekleniyor. Testlerden en yüksek puanları getirecekler, en az iki yabancı dil öğrenecekler, o kurstan bu kursa koşturacaklar… Oysa çocukluk ve gençlik, ‘özgürlük ve keşif’ çağıdır. Gencin doğayı, aşkı, karşı cinsi, kendisini keşfettiği çağdır. Öyle olmalıdır. İnsan denen canlı duyarlılığını bir kez yitirdi miydi, bunun telafisi çok zordur. Çocukluk ve gençlik döneminde özgürlüğün ve yaratıcılığın önünün kesilmemesi şarttır. Avrupa ülkelerinin, özellikle İskandinav ülkelerinin eğitim sistemleri iyi incelenmeli. Bizdeki sistem maalesef genci ‘öğüten / ezen’ bir sistem. Ailelere ve öğretmenlere, “Gençleri hiçbir koşulda ezmeyin, onlara sevgi ve anlayışla yaklaşın, yüreklendirin, doğayla iç içe olmalarını sağlayın, arkadaşlığın ve dostluğun önemini kavramaları için iyi kitaplara, iyi filmlere yönlendirin” demekten başka ne diyebilirim bu ortamda, bilemiyorum.

Gençlerin içinde bulunduğu sosyal ortamları düşündüğümüzde, arkadaşlarla kurulan gerçek ilişkileri de enine boyuna masaya yatırmak gerekiyor. Internet’in hayatları neredeyse tamamen ele geçirdiği mevcut koşullarda, sahici bir arkadaşlık ilişkisi sizce bundan sonra nasıl gelişebilir?

Gerçekten çok zor! Fiili olarak buluştuklarında bile cep telefonlarından ve internetten kopamıyorlar. Aslında bu duyguyu anlayabiliyorum. İnsan olmak demek, bir bütünün parçası olmak demek. Bir ‘ağ’ın parçası olmak demek. İnsan bu duyguyu hissetmek istiyor sürekli. Yalnızlık, insana uygun bir durum değil. Modern dünya ise insanları yalnızlığa mahkum ediyor. Teknolojik gelişmelerin sağladığı rahatlıklar insanları bencilleştiriyor. Ama öte yandan, herkes özellikle gençler, bir şeyin parçası olmak istiyorlar. Ve internet bu bakımdan çok uygun. Bencilliklerinden taviz vermeden bir şeyin parçası olabiliyorlar. Sahici arkadaşlık ilişkilerine gelince… Doğanın yok edildiği, birlikte üretimin yok edildiği bir dünyada ‘sahici’ ilişkilerin olması çok zor.

Ana karakterimiz Serap, “sıkıcı ve anlamsız bir hayatın içinde yok olan “o sersem kız” olmayı istemediğini ifade eder. İnsanları daha çok anlamak istediğini ifade eden bir birey olarak, sizce gençler hayattan ne istiyorlar?  

Bir önceki yanıtta da belirttim: Bir şeyin parçası olmak ister genç insan. Bu dünyada paradır, puldur, giyimdir kuşamdır hepsi boş şeyler. Genç insan (henüz ruhunu kaybetmediği için) bunun farkındadır. Yaşamakta daha büyük amaçlar olduğunu hissetmektedir. İşte bu yüzden genç insana ‘iyi’ eğitim olanakları sağlanmazsa, çok rahat fanatik bir takım akımların etkisinde kalabilir. İyi eğitim olanakları, sanatla ilgilenmek, çok kitap okumak, doğadan kopmamak ise gence şunu sağlar: Kendini tanımayı ve bu hayatta en iyi yapabileceği şeyi öğrenmeyi! Gençler aslında hayattan tek bir şey istiyorlar: Anlamlı bir hayat! Nedir o ‘anlam’ sorusunun yanıtı ise çok uzun. En kaba haliyle, insanın ruhunun ve bedeninin uyum içinde olması diyebilirim, yani mutlu olmak! Hepimiz bunu istiyoruz.

Serap’ın, özellikle yeni bir arkadaş edinme çabaları esnasında gördüğü “Zeynep” odaklı vizyonların önemli olduğunu düşünüyoruz. Yarım kalmış bir hayatın dilimizde bıraktığı o hüzün dolu acı tat, yetişkinliğe yol alan bir gencin yaşamında ne tür izler bırakabilir sizce?

Çok derin izler bırakır, hiç kuşkusuz. Yarım kalmış, hatta hiç başlayamamış bir hayat kadar hüzün veren bir şey yoktur bu dünyada. Özellikle bu hayat, ‘düzen’ tarafından çalınmışsa! Gençte intikam duyguları uyandıran bir durumdur bu. Bir ‘adalet’ arayışına sokar genci. Ve dünyada öyle bir adalet olmadığını gördükçe, öfkesi çoğalır.

Romanınızdaki film, kitap ve müzisyen seçimleriniz kesinlikle çok hoş ve merak uyandırıcı. Bu seçimlerde özellikle neleri dikkate aldınız?

Hem dünyada hem bizim ülkemizde inanılmaz güzellikte kitaplar basılıyor, müthiş filmler internet sayesinde hemen burnumuzun dibinde. Ama gençlerin bu kitaplardan, filmlerden haberleri yok, çünkü burunlarına kadar pop kültür pisliklerine batırılmış durumdalar. O yüzden, yazdığım her romanda iyi kitaplara, iyi filmlere göndermeler yapıyorum, mümkün olduğu kadar çok insan duysun bunları diye. Sosyal medyada da sürekli paylaşıyorum. Herkese de tavsiye ederim. Kötü ve aptalca şeyleri paylaşıp kötülüğü çoğaltacağınıza, iyi şeyleri paylaşıp iyiliği çoğaltın. Bu ciddi bir mücadele yöntemidir.

Endüstri Mühendisliği’nden mezun olmakla birlikte yazmayı seçmiş bir kişi olarak, yazarlığınızın hayatınıza neler kattığını ya da neleri değiştirdiğini düşünüyorsunuz?

Yazmak benim hayatımı kurtardı. Çok fazla hisseden her insan gibi, ben de çok zor (ama hayatımın bu yıllarından baktığımda da, çok şenlikli) bir çocukluk / gençlik dönemi geçirdim. Aşırı meraklı olduğum için her şeye bulaştım. Tamamen içimden geldiği gibi yaşadım. Ama sonunda bir duvara tosladım: Ben kimim, neden yaşıyorum, tüm bunların anlamı ne? Ve yazmak, kafamdakileri bir düzene sokmamı ve tüm bu soruları sakin kafayla düşünmemi sağladı. Yanıtları tam bulmuş değilim. Ama zaten yanıtlar o kadar önemli değildir, önemli olan soruları sorabilmektir.

***

Değerli yazarımız Neslihan Acu’ya Süper Ergen’in yanında olduğu için çok teşekkür ederiz. 

“Z Yalnızlığı”, sadece gençlerin değil, onlara değer veren, hayatlarında anlamlı izler bırakmak isteyen tüm yetişkinlerin de okuması gereken bir kitap. Hepimizin içindeki mutlu bireye varmanın yolu, iyi olana sahip çıkmaktan geçiyor çünkü…

Hayatta ne olmak istediğimi bilmiyordum ama ne olmak ‘istemediğimi’ biliyordum: Sıkıcı ve anlamsız bir hayatın içinde yok olan ‘o sersem kız’ olmak istemiyordum. Eğlenmek istiyordum ben. Mutlu olmak istiyordum. Çünkü on beş yılı geride bıraktığım şu hayatımda o kadar az mutlu olmuştum ki!” (Z Yalnızlığı, s.36)

Yasal Uyarı: Her hakkı www.superergen.com’a ait olan özgün içerik, Fikir ve Sanat Eserleri ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. https://www.superergen.com adresine çalışır durumda link verilerek alıntı yapılabilir.