İlişkiler

Babalarımıza…

Sitemizin sağlık danışmanlarından Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. A. Melih Özel tarafından kaleme alınan ve babalarımıza duyduğumuz özel sevgiyi yansıtan “Yaz Biterken Hüzün Basıyor” isimli yazıyı, kendisinin izni ve “Babalar Günü” münasebetiyle Süper Ergen sayfalarında sizlerle paylaşıyoruz. Babalar Günü kutlu olsun!

YAZ BİTERKEN HÜZÜN BASIYOR

Otuz dört yıl önce, Eylül ayında bir cumartesi sabahı idi.

Uzaklaşmakta olan otobüsün penceresinden ona el sallarken, yüzünü net göremiyordum. Henüz yükselmekte olan sabah güneşi arkasındaydı ve ışığı, saçsız başında parlıyordu.

Ama silüeti çok belirgindi. Sol elini arkasına, beline koymuş, sağ elini başının hizasında sallıyordu.

Belleğimde kalan ona ait son görüntünün bu silüet olacağını nereden bilebilirdim ki?

Elleri yumuşak ve sıcak olurdu hep. Çocukken, soğuk kış günlerinde bir yerlere giderken elimi etli avucuna alır, sonra ikimizin elini birden paltosunun cebine sokardı. O sıcaklığı ve güven duygusunu anlatmak mümkün değil.

İnsan hafızası ne tuhaf. Geçen yıllar içerisinde pek çok anıyı silip süpürüyor. Yüzler, sesler, hisler bulanıyor, unutuluyor. Unuttuğunuzu sandığınız, yıllarca hatırlamadığınız küçücük detaylar ise bazen hiç ummadığınız bir anda, bir sesle, bir koku ile ya da bir görüntü ile pat diye gözünüzün önüne geliveriyor.

Ellerini hiç unutmuyorum. Hep yumuşak ve sıcaktılar.

İstanbul’da yatılı okuyordum. Lisede hazırlık sınıfı ve birinci sınıftan sonra üçüncü yılımdı ve eğitim yılının başlamasından iki gün önce, 16 Eylül 1978 günü yola çıkmıştım. Yaşadığımız kentten İstanbul’a yolculuk, o zaman tam yirmidört saat sürerdi.

Yazın bitmesi, ağaçların sararmaya, akşamların serinlemeye başlaması insanı hüzünlendirir. Evden, aileden uzaklaşıyor olmak da. Hele çocuk yaşta isen. O sonbahar on altı yaşımı bitirmeme üç ay vardı.

Yolculuk boyunca içimdeki hüzün hiç geçmedi. Erzincan’dan, Sivas’tan geçtik.Ankara’ya gece yarısı geldiğimizi hayal meyal hatırlıyorum. Tuvalete gidip geldim. Hava kış günü gibi soğuktu. Üç gün sonra aynı terminale yeniden geleceğim hiç aklımda yoktu tabii.

Pazar günü İstanbul’a vardım, ertesi gün okul açıldı. Çarşamba sabahı yönetimden çağırdılar. İbrahim Dilsiz, son derece tedirgin bir yüz ifadesi ile, “Oğlum, ağabeyin telgraf çekmiş. Baban rahatsızlanmış, Ankara’ya getirmişler. Sana izin verdik. Ankara’ya halanlara gideceksin. Otobüs biletini de aldırdım. Hadi iyi yolculuklar!” dedi.

Dedim ya, hafızanız nasıl alay ediyor bazen sizinle diye. Bu kadar detayı hatırlıyorum, fakat odadan nasıl çıktığımı, nasıl hazırlandığımı, Harem’e nasıl gittiğimi ve otobüs yolculuğunu hiç hatırlamıyorum. Ama boğazımda takılı yumruğun baskısını bugün bile aynı şekilde hissediyorum.

Aklımda sorular, içimde endişe ile Ankara terminaline indiğimde, akşamüzeri olmuştu. Terminalden çıktım. Karşıya geçip belediye otobüsüne bindim. Halamlaro zaman Yenimahalle’de 5. Durak’taki postanenin arka sokağında bir yerde oturuyorlar.

Merdivenleri bir solukta çıktım. Daha bir ay kadar önce annem ve babamla birlikte geldiğimiz evin kapısını çaldım, içimdeki sıkıntıda en ufak bir azalma olmaksızın. Ses yok. Biraz bekledim, bir daha çaldım. Yok, kimse yok.

Ne yapsam diye düşündüm kısa bir süre. Sonra karşı kapıya yöneldim. Halamların ev sahibi olan aile oturuyordu orada. Belki bir şeyler biliyorlardır düşüncesi ile çaldım kapılarını, biraz da çekinerek.

İçeriden bir ses oldu. Az sonra kapı açıldı. Ailenin, benden beş altı yaş büyük, sanırım o sıra üniversitede okuyan oğlu açtı kapıyı. Bir süre bakıştık. Sonra neredeyse aynı anda ben kendimi tanıtmaya çalışırken o da beni hatırladı ve içeri davet etti.

“Girmeyeyim” dedim. Halamların nerede olduğunu bilip bilmediğini sordum. “Onlar bugün öğlen Konya’ya gittiler” dedi.

Yüzümdeki şaşkınlık onu da şaşırtmışa benziyordu ya da ben, onun yüzündeki ifadeyi öyle algılıyordum. Halime, elimdeki valize, yüzüme bir daha baktı ve “Size haber verdiler, değil mi?” dedi.

“Yok” dedim “halamlardan bir haber almadım. Sabah okulda haber verdiler bana da. Ama babamı Ankara’ya getirdiklerini söylemişlerdi, onun için geldim” dedim.

İfadesindeki üzüntü artık daha belirginleşmişti. Samimi bir üzüntü ile “hayır” dedi “Konya’ya götürüyorlarmış cenazeyi. Biz de çok üzüldük, başınız sağolsun!”

Geldiğim onca yolun ve hâlâ elimde tuttuğum küçük valizimin yükünü, artık elbisemden, gömleğimden taşmakta olan teri ve boğazımı sıkan o yumruğu hâlâ hissediyorum.

Yüzümdeki şaşkınlık ya da her ne ifade var idi ise, genç adamı telâşlandırdı birdenbire. Koluma girdi ve beni içeriye aldı.

Salona girip oturduğumuzda başımdan aşağıya bir kova su dökülmüş gibiydim. Çocukcağız yaptığı hata yüzünden bir yandan özür diliyor bir yandan “Siz haber verdiler deyince ben şey sandım…” filân diye bir şeyler geveliyor. Ben söylenenleri anlamaya ve kafamda bir şeyleri yerleştirmeye çalışıyorum.

Babamı kaybettiğimi böyle öğrendim.

* * *

Her yaz sonunda hüzün basar içimi. Önceleri “Tatil bitiyor, okul başlıyor da ondan” diye düşünürken, yaş ilerledikçe “Yaz bitiyor, sonbahar geliyor, çok normal bu duygu” demeye başladım.

Bugün biliyorum ki bu sonbahar günlerinin bana hatırlattığı, yukarıda anlattığım olaylar, işte her Eylül ayında içime dolan o sıkıntının önemli bir başka sebebi.

Bu yıl da okullar açılırken benzer duygular yaşıyorum. Bu yılın bir başka özelliği var, oturup da bu duyguları yazmama neden olan: Bu yıl oğlum, lisede üçüncü yılına başlıyor. Babamı kaybettiğim yıl, şimdi oğlumun olduğu yaştaydım.

Sevdiklerimizle birlikte geçirdiğimiz zamanların değerini mutlaka bilmeli. Bilmeyenler, yaşamayanlar için, kaçınılmaz ayrılıklar sonrasında hafızamızda göz göz, kocaman boşluklar oluşabileceğini hatırlatmak istiyorum.

Geçen her sene, hafızamızda yeni boşluklar oluşturuyor; sanki solmuş fotoğraflara bakar gibi oluyor insan.

* * *

Ne zaman babamı düşünsem, Erzurum otobüs terminalindeki silueti geliyor önce gözümün önüne. Havadaki elini görüyorum. Sabah güneşi parlıyor saçsız başında.

Yüzü çok net değil.

Elinin sıcaklığını, yumuşaklığını hissediyorum.

Yaz biterken hüzün basıyor.

Eylül 2012  
(Sizi de Rahatsız Ettim – A. Melih Özel, Karina Yayınevi, 1. Basım Mart 2017)

Yasal Uyarı: Her hakkı www.superergen.com’a ait olan özgün içerik, Fikir ve Sanat Eserleri ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. https://www.superergen.com adresine çalışır durumda link verilerek alıntı yapılabilir.