Gezi

Basel’de Bir Müze ve Jeannot & Niki’nin Hikayesi

Yazan: Eser Tığlı – 29 Mart 2017

İnsanlar gibi şehirler de, sevgi ve merakla yaklaştığımızda, yakından tanımamız için kendini bize açar ve enerjisini akıtır diye düşünüyorum.

Önceleri “Görülecek Şehirler” listemin üst sıralarında yer almasa da Basel’i, Haziran ayı ortalarında düzenlenen Uluslararası Modern ve Çağdaş Sanat Fuarı sebebiyle, sanatla yoğrulan bir yer olarak biliyordum. Ancak Basel’i tanıyıp sevme ve enerjisiyle bütünleşme fırsatı 2016 yılında karşıma çıktı.

Basel, Avrupa’ın ortasında küçük ama “çok” bir şehir. İsviçre’nin “Kültür Başkenti” deniyor. Almanya ve Fransa‘ya sınırı var. Bu özelliğinden dolayı 10 günlük bir seyahat programı yaparsanız eğer, Basel’den Strasburg, Colmar, Luzern, Freiburg gibi harika yerlere günü birlik gidebilirsiniz. Bu arada belirteyim, havaalanının adı Euro Airport Basel-Mulhouse-Freiburg. Lokasyonu Fransa topraklarında, ama siz Basel için geldiğinizde, İsviçre kapısından giriş yapıyorsunuz.

Basel, harika müzeleri, çok iyi korunmuş tarihi yapısı, bol ödüllü enteresan çağdaş mimari yapıları (mimar Frank Gehry ve Zaha Hadid’in Avrupa’daki ilk yapıları Basel’de) ve Ren nehri kıyısındaki yürüyüş parkuruyla size “İyi ki gelmişim!” dedirtecek bir şehir.

Basel’de otobüs ve tramvay ile her yere ulaşabilmek mümkün. İyi haber! Rezervasyon yaptığınız oteller size, kaldığınız sürece toplu taşıma araçlarını sınırsız kullanabileceğiniz’’mobility ticket’’ denilen bedava bir bilet veriyor (maksimum 30 gün geçerli!).

Novartis Kampüsü
Vitra Kampüsü

Bir şehri en kısa sürede öne çıkan yerleriyle görüp, hakkında bilgi edinmek için benim tercihim, şehir turu otobüsleri. Basel’de de hemen bir tur otobüsüne atlayıp aşağıda haritasını verdiğim durakları 100 dakika içinde kulaklıklardan seçtiğiniz dilde bilgi dinleyerek gezebilirsiniz.

Özellikle ‘’Dreilandereck’’ denilen yerdeki molada, fotoğraf makinanızla otobüsten inin, bir iki dakika yürüyün. Ve işte İsviçre, Fransa ve Almanya’nın kesiştiği noktadasınız. Aslında Ren nehrinin içinde kalıyor bu nokta, ama orayı belirten bir işaret ve anıt görebiliyorsunuz.

Anıtın her bir yüzünde 3 ülkenin bayrağı yer alıyor.

Güzel havalarda Basel’deyseniz, şehrin içinden geçen Ren nehri üzerinde tekne turu yapmanızı öneririm. Masalsı görüntülere tanık olacaksınız.

Basel’i eğer yürüyerek keşfetmek istiyorsanız, çok işe yarayacak bir tavsiyem var; Turizm Ofisi’nden, 5 yürüyüş parkurunu haritayla anlatan broşürü edinin. Her parkura ünlü bir kişinin ismi verilmiş ve bu kişilerin renkli portreleri simge olarak hem broşürde hem de ilgili parkurdaki sokaklarda belirtilmiş. Kaybolmanıza imkan yok.

Süper bir hizmet! Pek çok güzelliği görmüş olacaksınız yürüyerek; Basel şehrinin simgesi gotikromanesk stildeki Katedral; İsviçre’nin en güzel şehir kapılarından biri olan Spalentor; Spalenberg bölgesi; Markplatz; süslü püslü kırmızı belediye binası (Rathaus); ünlü alışveriş bölgesi Freie Strasse; 1460’da kurulan İsviçre’nin en eski üniversitesi; eğer bir Cumartesi günündeyseniz, üniversitenin yanındaki Petersplatz’da açılan bit pazarı; nehrin iki kıyısındaki pek hoş binalar…

Ve sanki tüm Basel’in buluşma yeri olan Theaterplatz’daki Tinguely Çeşmesi; sanatçı Jean Tinguely’nin sular fışkırtan, devingen, oyuncu heykelleriyle dolu olan çeşme…

İşte şimdi, Tinguely Müzesi‘ne gitme vakti. Bu müze, gençlerle, çocuklarla harika zaman geçireceğiniz bir yer. Ve bu yazıya adını veren Jean Tinguely ile bir diğer olağanüstü sanatçı Niki de Saint Phalle’ın hikayesi deorada…

Jean Tinguely, kısaca Jeannot, savaş sonrası dönemin en önemli kinetik sanat  temsilcilerinden biri.

Ayrıca 1960 yılında geleneksel güzel sanatlara karşı bir manifesto niteliğinde geliştirilen “yeni gerçeklik” akımı kurucuları arasında. Tinguely, 1925 İsviçre, Fribourg doğumlu. Basel’de geçiyor büyüme çağları. Vitrin dekoratörü olarak başlıyor kariyerine. Bir yandan da Basel sanat okulunda kurslar alıyor. Tel heykelleri ve ‘mobil’leriyle bilinen ünlü sanatçı Alexander Calder’den etkilenen Tinguely, hurda objeleri ve makina parçalarını kullanarak ilk heykellerini üretmeye başlıyor. 

Sanat okulunda tanışıp sonraları evlendiği kişi ile 1952 yılı sonunda Paris’e taşınıyorlar. Hareketli otomat, rölyef ve telden heykeller yapımına yoğunlaşarak, 1954’de Paris’te bir galeride ilk solo sergisini açıyor ve yaşamı boyunca politik duruşunu, protestocu, maço kişiliğini dışa vuran bu devingen heykelleri ve asemblajlarıyla açtığı sergilerle çok konuşuluyor.

Yaratımlarında Tinguely’i cezbeden bir önemli motif de, devinimli heykellerinin izleyici üzerinde bıraktığı etki.

Tinguely müzesi de bu anlamda, interaktif bir müze. Heykellerin önündeki düğmelere bastığınızda, çocukluğumuzun oyuncakları gibi hareket ediyorlar. Bir yandan sevinçten el çırpma hissi, diğer yandan bu komplike, akıl almaz yaratıcılığın önünde şaşkınlıktan bakakalmak arasında gidip geliyorsunuz.

Jean Tinguely ayrıca meta-matic çizim makinası geliştirmeye yoğunlaşmış bir sanatçı. Bu makina ile yapılan çizimde, makinanın vuruş süresi, kullanılan kağıdın büyüklüğü, kağıdın yerleştiriliş şekli, kullanılan boya kalemleri ve  çizimi yapan kişinin katkısı ile hiçbir çizim, bir diğerinin aynısı olamıyor.

Tinguely müzesinde siz de az bir ücret ödeyerek kendi çiziminizi üretip hatıra olarak saklayabilirsiniz. (Ben denedim ve müthiş eserimi yarattım!)

Gelelim Niki de Saint Phalle’a…

Niki de Saint Phalle, 1930’da Fransa’da doğuyor. Babası Fransız, annesi Amerikalı. Mal varlığını ekonomik krizde kaybetmiş aristokrat bir aile. Çocukluk ve gençlik yılları New York’ta geçiyor. Başkaldıran, kuralları yıkan sanatının ilk göstergesi, okuduğu rahibe okulundaki klasik heykellerin incir yapraklarını kırmızıya boyaması.

İlk kariyeri, Vogue ve Life gibi dergilere mankenlik. 18 yaşında kaçarak evleniyor; bu, bir anlamda çocukluk trajedilerinden de kaçış. 20 yaşındayken resim yapmaya başlıyor. Ve 1952 yılında tiyatro okuyup aktris olmak için(tesadüf bu ya!) Niki de kocasıyla Paris’e taşınıyor (aynen Jean Tinguely gibi).

Yaşamımızdaki üzücü olayların bizi dönüştürerek yeni ışıklara kapı açması gerçeğini Niki de 1953 yılında deneyimliyor. Bir sinir krizinin ardından resim yapmanın onu nasıl da sağalttığının farkına vararak, oyunculuk eğitimini bırak dini resme adamaya karar veriyor.

1960’larda o da, “yeni gerçeklik” akımı temsilcileri arasında yerini alıyor.

Niki de Saint Phalle, “shooting pictures”’ dediği kanvasa yerleştirdiği boya dolu torbaları silahla vurarak spontan oluşturduğu resimler, gelin heykelleri, el yazısı resimli mektupları ve en çok da kadın gücünü temsil eden “Nana” adını verdiği rengarenk tombul kadın heykelleriyle bilinir.

Önemli işlerinden bir tanesi de yaşamının 10 yılını adadığı Toskana’daki Tarot Parkı’dır. (İspanyol sanatçı Gaudi’nin Barselona’daki rengarenk Park Güell’inden etkilenmiştir.) 

Niki  de Saint Phalle ve Jean Tinquely’nin ilk karşılaşmaları 1955 yılında Paris’te Tinquely’nin atölyesindedir.

Niki, eşiyle Tinguely’nin rölyeflerinden satın almak amacıyla gitmiştir atölyeye.

1960 yılına geldiğimizde, Niki de Jeannot da eşlerinden boşanmıştır; birlikte yaşamaya başlarlar. 1971’de de evlenirler. 1991 yılında Jean Tinguely’nin ölümüne kadar geçen zamanda birlikte müthiş eserler üretirler.

Niki de 2002 yılında yaşama veda eder.

Birlikte yarattıkları eserlerden bazıları;

Stokholm Modern Sanat Müzesi’ndeki “Le Paradis Fantastique” enstelasyonu

 Paris, Georges Pompidou Müzesi yanındaki Stravinsky Çeşmesi

Niki, Jean Tinguely’nin ölümünden sonra onun eserlerini bağışlayarak, Basel’deki Jean Tinguely Müzesi’nin açılmasına katkıda bulunur (1996).

Müze ziyareti sırasında, Niki de Saint Phalle’ın da bazı eserlerini görmeniz mümkün; yılan sandalyeleri ve bahçedeki heykel gibi.

 

Son SözCamille Saint-Saens’ın “Hayvanlar Karnavalı” Suiti’ni dinlediğimde, Tinguely’nin homurdanarak ağır ve vakur ilerleyen devingenleri ve Niki’nin neşeyle hoplayıp zıplayan”Nana”ları gelir gözümün önüne.

Niki de Saint Phalle’ı ilk kez Zürih’te tren istasyonunu gezerken gördüm. Biran kafamı yukarı kaldırdım; tavanda rengarenk şekerlemeleri anımsatan şişko bir melek heykeli süzülüyordu. Hayran kaldım.

 

Demek o kadar beğenmişim ki, evren beni bir kaç yıl sonra yine bir Paris seyahatimde Grand Palais’da açılan çok kapsamlı Niki de Saint Phalle sergisiyle sevindirdi.

Jean Tinguely’nin heykelleriyle de, Paris’te Stravinsky Çeşmesi’nde karşılaştım ilk kez. Basel’deki müzesi de yine ödülüm oldu. 


EK BİLGİLER:

BASEL TINGUELY MÜZESİ

www.tinguely.ch

Adres: Paul Sacher-Anlage 2


Ziyaret saatleri: Salı-Pazar 11.00-18.00 // Pazartesi kapalı


Ulaşım: Claraplatz’dan 31 no’lu otobüs veya (SBB) Merkez Tren İstasyonundan 2no’lu tramvay ile Wettsteinplatz’a, oradan da 31 veya 38 no’lu otobüs ile müzeye ulaşabilirsiniz.

Ücret: CHF 18


* Hava güzelse, müzenin kafesinde dışarıda oturup keyif yapmanızı tavsiye ederim.


BASEL TURİZM OFİSLERİ

1-Aeschenvorstadt 36, çalışma saatleri: 8.00-12.00/14.00-17.00

2-Barfüsserplatz – Steinenberg 14, çalışma saatleri: Pzt.-Cuma 9.00-18.30//

                                                  Cmt. 9.00-17.00//Pazar ve resmi tatiller 10.00-15.00

3-(SBB) Merkez Tren İstasyonu, çalışma saatleri: Pzt.-Cuma 8.30-18.00//

                                                  Cmt. 9.00-17.00// Pazar ve resmi tatiller 10.00-15.00

** Basel Havaalanından çıkışta 50 no’lu otobüsle 20 dakikada (SBB) Merkez Tren İstasyonuna ulaşabilirsiniz.


BİR MOLA ADRESİ

19. yy binası Grand Hotel LES TROIS ROIS. Nehir kıyısında. Şık dekorun içinde koltuklara gömülüp, çay kahve içebileceğiniz ya da restoranında yemek yiyebileceğiniz bir mekan.

Adres: Blumenrain 8 

Yasal Uyarı: Her hakkı www.superergen.com’a ait olan özgün içerik, Fikir ve Sanat Eserleri ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. https://www.superergen.com adresine çalışır durumda link verilerek alıntı yapılabilir.