Eğitim, Yaşam

Ekolojik Zekâ Nedir?

Yazan: Melek Ayşe Sonat – 06.02.2017

Eskiden insanları zeki veya akıllı olarak tanımlayabilmek için, matematik ve fen bilimlerinde başarılı olmaları yeterli bir unsur olarak görülüyordu. Fakat her bilim dalı gibi, psikoloji ve eğitim bilimleri de ilerledikçe, aslında yalnızca matematiksel zekânın olmadığı, her kişide farklı zekâ türlerinin ağır bastığı,kişilerin aslında bu zekâ türlerine göre yönlendirildiklerinde, sadece tercih ettikleri iş hayatında değil, genel olarak sosyal ilişkilerinde de mutlu ve başarılı oldukları gözlemlenmiştir. 

Daniel Goleman’ı burada anmak yerinde olacaktır. Zira kendisi, ortaya attığı duygusal zekâ (EQ) kavramıyla dikkatleri üzerinde toplamış ve duygusal zekânın (EQ), mantıksal zekâdan (IQ) daha önemli olduğu görüşü ile ön plana çıkmıştır. Goleman, ortaya attığı duygusal zekâ alanı ile zekâya daha farklı bir boyut kazandırarak, Çoklu Zekâ Kuramı’nın, belki de ihmal ettiği, “duygu” kavramı üzerine eğilmiş ve duygusal zekânın, insanın hayatındaki başarılarda ve başarısızlıklarda ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu ortaya koymuştur. 

Goleman, insanın hayatta yalnızca akademik anlamda başarılı olmasının onun gerçek başarısını yansıtmadığını; hayattaki başarısının”insanların kendisini tanıması”, “empati kurarak diğer insanları anlaması” ve “insan ilişkilerinde etkili iletişim becerilerini kullanarak çatışma çözme eğilimli olması” gibi bir dizi faktöre bağlı olduğunu ifade etmiştir.

Artık mantıksal zeka (IQ) kadar duygusal zekânın da (EQ) öneminden bahsediyoruz; hatta iş hayatında ve sosyal hayatta başarılı insanları incelediğimizde, ağırlıklı olarak EQ’larının yüksek olduğuna şahit oluyoruz. 

Bunun yanı sıra, SQ da kişilerin ruhsal zekâsı olarak tanımlanır.Bunun, kişilerin içindeki “ruhsal denge” olduğunu söyleyebiliriz. SQ için, IQ ve EQ zekâsının toplamı da diyebiliriz. 

Kısacası, birine “çok zeki” diyebilmemiz için durup bir düşünmek gerekiyor, zira zekânın da birçok sınıfı var artık. 

Çoklu Zekâ Kuramı ile ilk olarak yedi adet zekâ çeşidi olduğundan bahseden Gardner, bir mülakatta, sekizinci bir zekâ alanının varlığından bahsetmiş ve “doğa – doğacı zekâ” alanını ortaya atmıştır.

McCallum (2008) ve Goleman (2009) yapmış oldukları çalışmalarda “ekolojik zekâ” kavramı üzerine yoğunlaşmışlar ve insanın “ekolojik olarak zeki” olabileceği hususu üzerinde durmuşlardır. 

Ekoloji (doğa bilimi), canlıların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini inceleyen bir bilim dalıdır. Özellikle son yıllarda küreselleşme ile birlikte anılır olan “küresel iklim değişimi” kavramı ile ekolojik zekânın önemi kuşku götürmez biçimde bir kat daha artmıştır. 

Gerek McCallum, gerekse de Goleman, ekolojik zekâyı, “ekolojik anlamda dünyada küresel çapta meydana gelen olumsuz doğa değişimlerine duyarlılık ve bunlara reaksiyon gösterme becerisi” olarak tanımlarken, ayrıca bu zekâ alanının yalnızca doğaya hitap eder türden bir zekâ alanı olmadığını, bunun aynı zamanda “psikolojik” bir yanının da olduğu görüşünü vurgulamaktadırlar.

Genel anlamda, ekolojik zekâya sahip bireylerin sahip olması beklenen özellikler şu şekilde sıralanabilir:

• Çevreye ve çevre problemlerine duyarlıdırlar ve bu kapsamda yapılması gerekenleri yerine getirirler.

• Sadece yaşadıkları alanda meydana gelen çevre sorunlarına değil, küresel olarak dünya ekolojisi ve onu olumsuz etkileyen unsurlara da tepki gösterirler.

• Çevre problemlerine, canlıların ölmesine ve ekolojik dengenin bozulmasına sebep olabilecek ürünleri kullanmazlar ve gerektiğinde bu ürünleri boykot ederler.

• Çevrelerindeki insanları çevre sorunlarına karşı bilgilendirir ve uyarırlar.

• Okullarda, özellikle öğrencilerin “ekolojik okuryazar” olarak yetiştirilmesine katkı sağlamak konusunda gayret gösterirler.

• Ekolojinin, insan fizyolojisi ve insan psikolojisi üzerindeki etkilerini anlar, bunları olumsuz etkileyen faktörlere karşı duyarlı olur, bu problemlerle baş etme yollarını bilirler.

• Ekolojik konular ilgilerini çeker ve bu konular hakkında her türlü yayını okumak, dinlemek ve izlemek için gayret gösterirler.

Ekolojik zekânın psikolojik anlamından bahsettikten sonra, aslında dikkat etmemiz gereken bir diğer unsur da eğitim sisteminin de ekolojiye yakınlaştırılması ve sadece teoride değil, pratikte de uygulamalı olarak çocukların eğitim yaşamıyla iç içe olmasının sağlanması olmalıdır. 

7-10 yaşındaki 2500′den fazla çocuğun katılımıyla gerçekleştirilen bir araştırmada, yeşil alanların çocukların zekâsını olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir. Bu, oldukça önemli bir tespit olup, aslında belki de çoğumuzun da tahmin edebileceği gibi doğal bir sonuçtur. Özellikle büyük şehirlerde yüksek katlı binaların artmasıyla gittikçe doğal alanlardan uzak büyüyen çocuklar, kapalı alanlarda elektronik cihazlara maruz kalarak yetişmektedirler. 

BM’nin geçen yılki verilerine göre, dünya nüfusunun yüzde 54′ü kentlerde yaşıyor. Bu da demek oluyor ki, ya kentlerimizi yeşil tutacağız ya da kentlere göçün önüne geçeceğiz.

Araştırmaya imza atanlar, yeşil alanların çocuklar üzerindeki psikolojik etkisine dikkat çekerek, doğaya yakın olan çocukların öz saygısının, sorunları çözme becerisinin,yaratıcılığının ve risk alma cesaretinin arttığını vurgulamışlardır. Öte yandan araştırmacılar, ezber sorunu olan çocukların yüzde 9′unun hava kirliliğinden uzak kaldıklarında bu sorunun üstesinden daha kolay geldiğini de tespit etmişlerdir. Bilim insanları, doğaya yakın büyüyen çocukların diğer insanlarla ilişki kurma, paylaşma ve kalabalık önünde daha rahat konuşma becerisi kazandığını da ifade etmektedirler. Doğanın, çocukların duyu kapasitesinin gelişmesinde de etkili olduğunun belirlendiği araştırmada, ağaç ve yaprakları gören çocukların, mevsimler ve zaman kavramını daha rahat öğrenebildiği kaydedilmiştir.

Yeşil ortamın ve çocukların bulunduğu genel ortamın, soyut olan her şeye anlam kattığına dikkat çekilen araştırmanın sonuçları, Amerikan “Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America (PNAS)” dergisinde yayımlandı.

Öğrencilerin, yakın çevrelerinden başlayarak, küresel anlamdaki ekolojik problemlere karşı duyarlılık kazanacakları bir biçimde eğitilmeleri, ileride dünyada meydana gelen herhangi bir olayın kendilerini yakından etkileyebileceği bilincini kazandırması açısından önemli görülmektedir. Bu açıdan, özellikle, ekoloji ve doğa ile yakından ilgili dersler olan Fen ve Teknoloji, Biyoloji gibi derslerin yanında, Çevre kulübü gibi sosyal faaliyetler içerisinde öğrencilerin ekolojiye duyarlı bir biçimde eğitilmeleri gerekmektedir. Elbette, bunun yalnızca derslerde bir disiplinin öğretilmesi şeklinde olmaması, uygulama boyutuna daha fazla yer verilmesi gerekmektedir. 

Unutulmamalıdır ki, artık bugün dünyanın herhangi bir noktasında meydana gelen ekolojik bir problemin ülkemizi, dolayısıyla insanlarımızı da yakından etkilemesi kaçınılmazdır. Bu amaçla, yetiştirilecek olan bireylerin üst düzey ekolojik duyarlılığa ve zekâya sahip olması gerekecektir.

Yasal Uyarı: Her hakkı www.superergen.com’a ait olan özgün içerik, Fikir ve Sanat Eserleri ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. https://www.superergen.com adresine çalışır durumda link verilerek alıntı yapılabilir.