Kültür, Sanat, Spor

Günün Sohbeti: Aygen Berk ile Bilardo Üzerine

Söyleşi: Ece Gökyar – 25 Ekim 2017 

Hayatı boyunca istekayı bir kere dahi eline almamış insanlar mutlaka vardır,ancak çoğu insan için bilardo ile tanışıklığı keyifli bir anı olarak hafızasına kayıtlıdır. Hatta boş bir bilardo masası görülürse, hangi yaşta olunursa olunsun, asla kendi haline bırakılmaz; kuralları bilinsin veya bilinmesin, toplar dizilir, istekalar ele alınır ve hemen oyuna başlanır. Biz de bugünkü Süper Ergen söyleşisini bu spor dalına ve tutkuyla bağlılığı sonucunda sadece bilardo öğrenmekle kalmayıp bu alanda isim yapmış bir kişiye, Aygen Berk’e ayırdık.

1990 yılında bilardo kariyerine başlayan Aygen Berk, 1993 Kadınlar Amerikan Bilardo Türkiye Şampiyonu olup, 1994’den bu yana bilardo sporcuları yetiştirmektedir. Bilardo Federasyonu Kurucu Üyeliği’nin yanı sıra, Türkiye Bilardo Severler Derneği Kurucu Üyeliğini ve 4 yıl boyunca başkanlığını üstlenir. Federasyonun eğitim ve geliştirme sorumlusu olarak görev almıştır. 2012 Kadınlar Türkiye Üçüncülüğüne sahip olup, Türkiye Bilardo Federasyonu Amerikan Bilardo Gençler Koordinatörü, Türkiye Bilardo Federasyonu Eğitim Kurulu Sorumlusu ve Türkiye Bilardo Federasyonu Resmi Antrenörüdür. 2012 yılından beri ilk dörtten düşmemiş olup, Türkiye Bilardo Federasyonu ilk kadın antrenörü ve eğitim kurulu sorumlusudur. Aynı zamanda İlk Gençler, Yıldızlar ve Minikler Türkiye Şampiyonası organizatörüdür. Halen Erkekler ve Kadınlar Yıldız, Genç ve Minikler Okul Takımının antrenörlüğünü yapmakta ve özel bir okulda Beden Eğitimi dersi kapsamında seçmeli bilardo dersleri vermektedir. 

Sevgili Aygen Berk’e paylaştığı bilgiler için çok teşekkür ediyoruz. 


****

Sizce bilardo, neden ilginç gelir insanlara? Onu diğer sporlardan ayıran ve insanları mıknatıs gibi kendine çeken özelliği nedir?  

Bilardonun insanlara ilginç gelmesinin en büyük sebeplerinden biri, kendi kendine oynanmasıdır. Yani rakibe dikkat etmeyerek, rakibin oynadığı sayıya karşılık vermeden, teniste olduğu gibi, attığı pozisyona karşılık vermeden,sadece masada sizin olduğunuz bir oyun dalıdır. Dolayısıyla, balık tutmak gibidir. Bir yandan güç sizdeyken, kimse istekayı elinizden almadan oynadığınız için oyunu bir istekada bitirme şansınız varken, bir yandan da toplara çok konsantre olduğunuz için, balık tutmak gibi insanı dinlendiren bir spordur.Toplar, delikler, hareket, bantlar olduğu için de insana her zaman ilginç ve cazip gelir.

Diğer sporlardan onu ayıran bu saydığım özelliklerin dışında en önemli özelliklerden biri, rakibin oyun sırasında alkışlandığı tek spor dalı olmasıdır. Yani rakip sizi o sırada yeniyor olabilir, ama güzel bir sayı attığında onu alkışlarsınız ki bu, hiçbir spor dalında, o spor yapılırken geçerli değildir. Yani teniste ya da başka bir şeyde maç bittikten sonra rakibi abii ki kutlarsınız ama rakip sizi yenerken güzel bir sayı attığında onu alkışlamak sadece bilardoya has bir özelliktir. Oyun sırasında alkışlamak yani. Bu yüzden de, centilmenlerin sporu olarak bilinir.

Bilardoyu, en basit anlamıyla, bir salon sporu olarak biliyoruz. Bize bilardo oynamak için gereken koşul ve ekipmanlardan bahseder misiniz? Profesyonel açıdan bakarsak, bilardo pahalı bir spor dalı mıdır?

Bilardo oynamak için, esasında sadece oynamak için, kendi özel malzemenize gerek yok, çünkü herhangi bir bilardo salonuna gittiğiniz zaman, size gerekli olan top, eldiven, isteka gibi materyalleri zaten verecekler. Ama profesyonel olarak oynamak istediğiniz zaman, herkesin kendi tenis raketi olduğu gibi, bilardo istekası da vardır. Çanta, isteka en basitinden 500 TL civarından 3500 – 5000 TL civarına kadar çıkabilir, ama 500 TL’lik bir çanta istekasıyla sıfırdan profesyonel bir başlangıç, lisanslı bir sporcu için yeterlidir. Oyun ücretleri yaklaşık 18 – 20 TL arasında tutar, iki kişi ödediği zaman saat başı 9 – 10 TL’ye gelir. Çok pahalı bir spor değildir, kaldı ki bunu spor olarak yapmak isteyen lisanslı sporculara bütün salonlar ücretsiz antrenman imkânı tanır.

Bilardoyu herkes oynayabilir mi? Söz gelimi vücut ağırlığı önemli midir? Duruş, rahat ve gevşek beden ve bunu tamamlayan el – kol – bacak üçlüsünün kullanımı ile ilgili dikkat edilmesi gereken konular var mıdır?

Bilardoyu etkin bir öğretmeninden, yani gerçekten teknik anlamda bu işi bilip yapan bir öğretmeninden öğrendiğiniz zaman herkes yapabilir. Ben öğrencilerime şöyle bir şey derim: “Eğer bilardoyu temel seviyede oynayamıyorsanız, bu tamamen öğretmeninizin sorunudur. “Çünkü iyi bir öğretmen, herkese ama herkese bunu öğretebilme yeteneğindedir. Ondan sonra bilardoyu geliştirmek biraz yetenekle alakalıdır. 

Ama sadece yetenekle de alakalı olduğunu söylemek istemiyorum, çünkü iki tane dünya şampiyonu var. Biri Torbjörn Blomdahl, diğeri Dick Jaspers. Blomdahl, İsveçli. Çok zeki, yetenekli, doğuştan kabiliyetli bir insan. Dick Jaspers ise o kadar yetenekli olmayan, sade bir yaşantısı olan, akşam 9’da yatan, diğer şeylerde de çok yetenekli olmayan bir insan. Ama Dick Jaspers 8 – 9 saat antrenman yaparken, Torbjörn Blomdahl 1 saat antrenman yapıyor ve ikisinin şu anda dünya şampiyonluk dereceleri aynı. Bu yüzden yüksek antrenmanla herkes daha iyisini yapabilir. 

Kilo, boy, kısa ya da uzun olmak çok etkin faktörler değildir. Çünkü mesela çok kısa bir insanın uzatma (rato) denilen bir alet vardır, onunla oynaması mümkündür. Uzun olan insanlar biraz daha avantajlıdır, çünkü masaya hâkim olur. Sağ ve sol elini aynı anda kullanabilen insanlar daha avantajlı, en azından böyle bir iş için. Mesela ben kendi adıma söyleyeyim… Ben sol elimi geliştirdim aynı zamanda. Başka hiçbir şeyde kullanamıyorum ama bilardoda kullanıyorum ve bu bana rakiplerimden %30 daha fazla bir başarı imkânı sağlıyor. Onun dışında, malzemelerin iyi olması yeterli, ama kilolu – kilosuz ya da kadın – erkek başlangıç seviyeleri için hiç fark edecek durumlar değil.

Dikkat edilmesi gereken en önemli konu, bu işi teknik uzmanından teknik detaylarıyla öğrenmeniz.  Mesela iki bacak arası 45° açık olmalı; sağ el yere 90° olmalı; isteka çenenin altında olmalı; sağ omuz esner gibi geriye alınmışken, sol omuz bir şeye uzanır gibi ileriye uzanmış olmalı gibi öğretirken teknik detaylar var.


Her spor dalında ve oyunda olduğu gibi bilardo da belli kurallar çerçevesinde oynanıyor olmalı. Kuralları ve kategorileri hakkında kısaca bilgi verir misiniz? 

Bilardo, genel olarak ikiye ayrılır; cepli bilardo ve cepsiz bilardo. Pocket billiards ve non pocket billiards dediğimiz şekliyle. Cepli bilardolar ikiye ayrılır; Pool bilardo ve Snooker bilardo. Diğeri de 3-top bilardo olarak ayrılır. Bunların kendi içerisinde oyun çeşitleri vardır. 3-top bilardoda karambol, 3-bant, cadre gibi oyun çeşitleri olurken; pool bilardo, bizim de şuanda öğrencilerimizle oynadığımız ve yarıştığımız, delikli masalarda ve toplarla oynanan bilardo olup 8 top, 9 top, 10 top, 14+1 gibi kuralları olan oyun dalıdır. Snooker ise İngiltere’de ve Eurosport’da çok sık oynanan ve Eurosport’dan seyrettiğimiz, büyük masalarda delikli toplarla oynananlardır.

Hepsinin kuralları ve oyun çeşitleri farklıdır. Bunlar hakkında bilgi almak isteyenler, Federasyonun 
bilardo.gov.tr sitesinden alabilirler.

Bilardoya kaç yaştan itibaren başlanabilir? Buna göre kullanılan masa, isteka, toplar ve kurallar değişir mi?

Toplar ve kurallar değişmez. 8 yaştan itibaren federasyonda lisanslı olarak oynanabileceği bildirilmiştir. 8 yaş altı çocuklar uzun boylu olması halinde oynayabilir, bununla ilgili bir problem olmaz. Ama bilardo için en önemli olay boyun uzaması ve motor güçlerinin gelişmiş olmasıdır. Masa, isteka, bunlar değişmez. Çocuklar için yapılmış çocuk masaları ve istekaları var ama bizonların kullanılmasını tavsiye etmiyoruz, çünkü oyun çeşitleri ve oyun yetileri tamamen normal masalarda oynamaya başladığı andan itibaren gelişiyor.

Yeni başlayanlar için isteka boyları tabii ki biraz daha kısa olabilir;standart boylar da vardır ama başlangıç istekaları olarak kısa boylu öğrenciler için daha kısa boylu istekalar yapılıyor. İstekaların esasında ağırlıkları önemli. 17 oz dediğimiz ağırlık başlangıç ağırlığıdır. 18 oz, 19 oz, 20 oz’a kadar çıkar. Vücut oranları büyüdükçe ve arttıkça istekanın ağırlık oranı da değişebilir.

Bilardoyu hobi niyetine oynamakla profesyonel bilardo oyuncusu olma karasında epeyce yol kat edilmesi, emek sarf edilmesi gerekiyor olmalı. İyi bir bilardo sporcusu olmak için nasıl bir yol izlemeli, hangi aşamalardan geçmeli, ne sıklıkta antrenman yapmalıdır? Bu alanda gelişmek ve hatta profesyonel olarak bilardoyla ilgilenmek isteyen gençlerimize tavsiyelerde bulunur musunuz?

Öncelikle bir insanın başlaması için bilardoyu sevmesi gerek. Bana göre bilardo bir tutkudur. Başladıktan sonra o tutkuya kapılırsanız zaten profesyonel olma yolunda ilerlemek zorundasınız.

Bilardonun birçok spor dalına göre şu anda en büyük avantajlarından biri, direk olarak isteyen kişinin Türkiye Şampiyonası’na katılabilme olanağıdır. Lisans çıkarttırmak, federasyonun web sitesinden yetkili bir öğretmen ya da antrenör adı altında çok basit bir şekilde mümkündür. Öğrencilere, gençlere ve kadınlara şu anda beş yıllık ücretsiz lisans çıkarılmaktadır. 

Amatör olarak başlayan bir kişi öncelikle bu işi ne kadar sevip buna ne kadar zaman ayıracağını düşünmelidir. Maalesef Türkiye’de bu sporu yapan bir insanın hayatını bu spordan kazanması söz konusu olmadığı için, bu ancak profesyonel bir hobi olabilir diye düşünüyorum. Çünkü turnuvalardan kazanılan madalyalar veya ödüller, kendini geçindirebilecek seviyede gelirler sağlamamaktadır. Sadece 3-bant dalında Türkiye’de sayılı dört beş kişinin hayatını bu işten iyi idame ettiğini biliyoruz. Çünkü sürekli yurtdışındaki liglerde oynamaktalar ve özel turnuvaların kazançlarıyla geçinmekteler. Ama birçoğunun yine bilardo salonu var, yani ticari olarak bir işletmesi daha var.

Profesyonel olmak için, dediğim gibi, belli bir oyun seviyesine geldikten ve bu işi profesyonel yapmak istedikten sonra herhangi bir salona gidip ya da Bilardo Federasyonu’nun web sitesinden “Ben bu işi profesyonelce yapmak istiyorum.” deyip bir antrenör desteği istenmesi gerekmektedir. Çünkü her işte olduğu gibi, esasında ilk başta sıfırdan bir antrenörle birlikte başlamak çok büyük avantaj getirir. Daha sonra günde en azından iki üç saatini ayırabilen, oynayabilen bir sporcu profesyonel olarak Türkiye Şampiyonalarına gitmek için yeterli derecede oynamış olur. Tabii çok sık derecede maç yapmak, çok sık turnuvalara katılmak, turnuva tecrübesini ayrıca yaşamak bunun için önemli kriterlerden biri. Çünkü ne kadar iyi oynarsanız oynayın, turnuva tecrübesi bambaşka bir şeydir. Turnuvalara katıla katıla o çekingenliği, o heyecanı yenmeyi öğrenmek de önemlidir.

Bilardo, satranç gibi, sadece zihinle oynanan bir spor değil, aynı zamanda birkaç hamlenin, birkaç hamle ötesinin (hatta bizim amacımız bütün topları tek kalkışta bitirmektir ki tek isteka deriz buna) düşünüldüğü bir strateji oyunudur. Ama aynı zamanda düşündüğünüz şeyleri bedeninizle hayata geçirme oyunudur. Bu yüzden düzgün yaşamak çok önemlidir. Tabii ki sağlıklı koşullarda, normal fitness antrenmanlarınızı da yaparak, düzenli beslenerek vücudunuza hâkim olabilecek kapasiteyi kendinizde geliştirirseniz, düşündüğünüz şeyleri antrenmanla birlikte birleştirdiğinizde çok rahat uygulayabilir seviyeye gelirsiniz. En önemli şey, her şeyde olduğu gibi buna zaman ayırmak ve mümkün olduğu kadar antrenman yapmaktır. Profesyonel bir 3-bant bilardocusu (yani hayatını bundan idame ettiren bir kişi) günde 8 – 9 saat antrenman yapmak zorundadır.

1993 yılında Federasyonun kurulmasından sonra Türkiye genelinde çok sayıda bilardo salonu açıldı. Buralarda eskiden olan ortamların hiçbirini görmemekteyiz. Şu anda çok profesyonel; hatta Türkçe müzik bile dikkatlerini dağıtmasın sporcuların diye çalınmıyor. Gençlere en büyük tavsiyem, bu salonlara gidip, arkadaşlarıyla grup ortamında bu işe başlamaları ve bu işi öğrenmek için salonlarda “bilen” birinden yardım rica etmeleridir. Tatil köylerinin çoğunda var, oralarda karşılarına çıkarsa oynayabilirler. Bir bilardo masasıyla karşılaşıldığında oynamaya başlarlarsa, ayrıca derslerine de çok faydası olur. Çünkü bilardo oynayan bir sporcunun matematik, fizik, hatta kimya bilgisi olmak zorundadır. Sadece sosyal algılarını bir salon sporu olduğu için geliştirmekle kalmaz, zihninin bu kısmını açtığı için ders başarılarında da artış görülür.

Gençlere en büyük tavsiyem, aynı zamanda bu tarz oyunları da oynamalarıdır. Mesela 8 Ball Pool diye bir uygulama var, onu bir yandan oynayabilirler. Gördükleri yerde iyi bir maçı seyretseler ki seyrederek de bilardo çok ilerletilebildiği için, o da avantajlı olur.

Uzun yıllardan beri bilardo konusunda edindiğiniz deneyimler ışığında sizce, kişi profesyonel olsun olmasın, bilardo insana hangi olumlu değerleri katar, ne öğretir, hayatını nasıl zenginleştirir?

İlk başta bilardo çok büyük bir rehabilitasyon, yani oynayan kişi, aynı balık tutan kişi gibi, beynini boşaltıyor. Ayrıca, Belçika ve Hollanda’da özellikle belli yaş üzerinde Alzheimer ve dolaşım bozukluğu olan insanlar için,kireçlenmesi olan yaşlılar için, özellikle 65 yaş üstü için bilardo doktor reçetesiyle tavsiye edilen sporlardan biri. Özellikle düşünme yetisini geliştirdiği için, sürekli bir şeyler düşündürdüğü için, hem zihni rahatlatıyor hem de beyni aynı oranda çalıştırıyor. Yaşlı bir insana “Her gün 1 saat kültürfizik hareketleri yap.” deseniz yapmaz, ama “Her gün arkadaşlarınla 1 saat bilardo oyna.” deseniz hem bol kahkaha ve eğlence ruhuna iyi gelir, hem de bedensel olarak kireçlenme ve dolaşım bozukluklarının önüne geçmiş olur. Bugün Parkinson ve Alzheimer hastalığının özellikle başlangıç safhasında bu tarz sporları yapanlarda hastalığın ilerlemesinin durduğu söyleniyor. Ayrıca, beyni sürekli çalıştırdığından, bu hastalıklara yakalanmamak için de bilardo çok önemli. Bunun dışında, bir turnuvada 3 setlik bir maç yaptığınızda 365 kalori harcıyorsunuz ki bu ciddi bir orandır. Bir bilardo salonuna gittiğiniz zaman 3 – 4 saat oynasanız yaklaşık o gün 1000 kalori harcamış olursunuz ve bu çok büyük bir rakam. Dolayısıyla çoğunlukla bilardo sporcularının hepsi fit görünümdedir.

Özellikle hayatta neler katar? Bir kere satranç gibi birkaç ileri hamleyi düşündüğünüz için hayatı planlamanızı; öncelikli olan işleri öne alıp ona göre karar vermenizi; risk almanızı, yenilgiyi kabullenmenizi (her sporun getirdiği bir şey bu gerçi ama bilardoda her set başına yaşadığınız için bu önemlidir.) sağlar. Bir de bilardoda karşı taraf olmadığı, yani siz tek istekada oyunu bitirebilme gücüne sahip olduğunuz için özgüveninizi inanılmaz geliştirir. Her topu deliğe attığınızda başarı hissi yaşarsınız, bu da mutluluk hormonlarından tutun ruhsal olarak size bir sürü katkıda sağlar.

Sosyal bir ortamda oynandığı için öncelikle bir topluma ait olma hissini çok iyi verir. Yalnız kalma hissini yok eder ki şu zamanda günümüz hastalıklarından biri yalnızlık. Ona birebirdir. Kimseyi tanımasanız dahi bir bilardo salonuna gittiğiniz zaman hemen bir aileye ve bir arkadaşlık çevresine dâhil olursunuz. Bu da sizi çok güzel sosyal ortamlara sokar.

Türkiye ya da dünya çapında profesyonel bir sporcu olduğunuzda ise çok büyük bir ailenin üyesi olmuş olursunuz. Bilardo sporcuları birbirleriyle kontak halindedir hep. Sosyal medyada bir sürü gruplar vardır. O gruplara genelde benim öğrencilerim dâhil herkes üyedir. Yani Kütahya’ya gittiniz, arabanızın lastiği bozuldu, herhangi bir bilardo salonuna girip yardım isteyebilirsiniz, size bilardocu olduğunuz için her şeyinizde ayrıcalıklı yardım edeceklerdir. Bu da bence hayattaki en büyük zenginliklerden biridir. 

Tanınmak, insanların bazen dünyalarca parayı harcayıp yapamadığı bir şeydir. Oysa Türkiye Şampiyonası’nda, mesela benim götürdüğüm gençler gibi, bir kere bir dereceye girdiğiniz zaman bütün Türkiye tarafından adınız tanınır. Bu da insana çok büyük bir özgüven ve haz verir. Zaten bir sporcunun en büyük ödüllerinden biri hayatta kazandığı madalyaları ve kupalarıdır. Bunun verdiği hazzı, zenginliği, özgüveni ve daha sonradan çocuklara bırakabileceğiniz bir şeylerinizin olması hissini sanırım kişi birçok sporda aldığı gibi bizim spor dalında da alır ve bu çok önemli bir şeydir.


Rakibin oyun oynarken alkışlandığı tek spor dalı olması sebebiyle “centilmenlerin sporu” anılan bu spor dalı, egoları törpülemeyi çok iyi öğretir. Karşısındaki kişiyi yenilirken bile alkışlayabiliyor olmak, insana büyük bir değer katar. Bu bana göre en önemli özelliklerinden biridir. Planlı, programlı olmak, sabretmeyi öğrenmek açısından da bilardo en ideal sporlardan biridir.

Siz bilardoya verdiğiniz emeğin ötesinde, bu sporun gençler tarafından tanınması yönünde de çaba sarf eden bir kişisiniz. Şu anda ilk ve orta öğretim çağındaki gençlere bilardo dersleri veriyorsunuz. Bilardo eğitmeni olmak konusunda bize neler söylemek istersiniz?

Öncelikle bilardo eğitmeni olmak için, bilardo sporunu yapan bir kişi olarak bu spora aşk duymanız şart. İkincisi, pedagojik formasyon konusunda eğitim almanız tabii ki çok önemli. Ama bu özelliğe sahip değilseniz bile, herhangi bir milli sporcu olmak, herhangi bir derecede sporcu olmak ya da her federasyonun yaptığı gibi bizim federasyonun da açmış olduğu antrenörlük kurslarına katılarak benim de sahip olduğum antrenörlük belgesine sahip olmak şart. Ama her şeyden önemlisi, kaç yaş grubuna ders vermeniz gerektiğini belirlemeniz gerek. Çünkü çocuklarla büyüklere ders vermek arasında çok büyük farklılıklar var. Bir çocuğa 15 dk. eğitim ve geri kalan kısmı oyunla verebilirken, yetişkin bir kişiye 1.5 saat hiç durmadan ders verebilirsiniz. Kendinizi tanıyarak hangi kitleye ders vermeniz gerektiğini önceden belirlemeniz gerekli.

Şu anda ben 6. sınıftan 12. sınıfa kadar olan yaş grubu için bilardo dersi veriyorum ve Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı’na yönelik oluşturulmuş ilk müfredat kitabını da ben yapmış bulunmaktayım.

Ayrıca Türkiye çapında Halk Eğitim Merkezlerinde bilardo kursları açılmakta. Ücretsiz olarak belediyeler bu kursları sağlamakta. 12 kişinin üzerinde herhangi bir ilçeden talep gelmesi durumunda Halk Eğitim Merkezleri bu kursları açmakla yükümlü. Yani bölgelerinde birleşip “Bilardo dersi istiyoruz.” diye başvururlarsa, kendilerine muhakkak bir antrenör tahsis edilecek ve ücretsiz olarak ders alma imkanına sahip olabileceklerdir. Bu arada, Türkiye’deki bütün Halk Eğitim Merkezlerinde öğretilen Temel Eğitim Bilardo dersinin yazıcısı ve organizatörü de benim. 


Ayrıca, şu ana kadar bilardo camiasına 400’ün üzerinde öğrenci ve sporcu katmış bulunmaktayım.

Bilardo,ekranlardan gördüğümüz kadarıyla, belirli fiziki koşullar gerektirmenin dışında başka özelliklere de sahip gibi… Çıt çıkmayan bir ortam, oyuncularda belli bir disiplin ve büyük bir ciddiyet, şık bir kostüm ve duruş, son derece vakur, düşünceli ve kontrollü davranışlar. Bu anlamda, bilardonun doğasından kaynaklanan ve çok kendine has ritüelleri ya da gelenekleri var adeta, öyle değil mi?

Evet, bilardo oynarken belli kıyafetler var giymek zorunda olduğunuz; kumaş pantolon, Amerikan Bilardo’da polo yaka tişört, 3-bant Bilardo’da frak ve papyon. Bunları giymeden salon turnuvalarına dahi katılamazsınız. Siyah lastik ayakkabı da kabul edilmiyor, siyah makosen ayakkabı olmak zorunda.


Son olarak, bilardonun ülkemizde şu anda geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce ülkemiz bu konuda dünya genelinde ne düzeyde? Sporcularımız yeterince tanınıyor, destekleniyor ve gelişme imkânı bulabiliyorlar mı?

Şu anda ülkemizde bilinmeyen bir şey var; bugüne kadar hep Semih Saygıner 3-bant dalında tanındı ama esasında onun gibi Dünya Şampiyonu, Avrupa Şampiyonu, Milli Takımlar Şampiyonu olan yaklaşık 10 tane daha sporcumuz var. Bilardo özellikle son 8 yıldır bireysel spor dalları arasında her yıl en fazla madalya getiren spor branşı seçildi. Yani geçen sene Avrupa Takımlar Şampiyonu, Avrupa Şampiyonu, Dünya Şampiyonu, Dünya Takımlar Şampiyonu, Klüpler Şampiyonu’nda hep derecelerimiz var. Fakat ne yazık ki medyamızın çok fazla ilgi göstermemesi ve sanırım federasyonumuzun da bunu medyaya ve onun kanalıyla halka duyurmakta biraz yetersiz kalması yüzünden hak ettiği değeri görmediğini düşünüyorum.

Okullarda spor branşı olarak okutuluyor ama Spor Okulları Federasyonu’na da kaydolması gerek. Bu sayede bütün okulların birbirleriyle yarışabileceği bir spor ortamı, spor okulları turnuvaları kazanılmış olur.

Üniversitelere gelince, üniversitelerarası bilardo olimpiyatları var. Bu çok güzel bir şey, bu da federasyona bağlı. Bu açıdan geniş bir yarışma yelpazesine sahip.

Milli Takım olarak, Minikler, Yıldızlar, Büyükler, Gençler, Bayanlar Milli Takımı hepsini şu anda federasyonumuz yurtdışına gönderebiliyor.

Bir de son iki yıldır yeni Federasyon Başkanımız Sayın Ersan Ercan’la birlikte NTV ile yapılan bir anlaşma sonucunda final müsabakaları, çeyrek finallerden itibaren bu kanalda canlı ve bant yayını olarak gösteriliyor. Bu da çok önemli bir şey.

Ama bence daha fazla okula ve çocuğa hitap etmeli, çünkü oynayan kesim şu anda hala yaşça büyük bir kesim. Gençler çok az, yetersiz. Ben kendim dahil bizleri dinozor olarak kabul ediyorum ve küçükleri yetiştirmezsek bu sporun ileriki zamanlarda köreleceğini düşünüyorum. Avrupa bir zamanlar aynı çıkmaza girmişti. Hep yaşlıları oynayan ve yaşlıların liginin oluşturduğu bir spor dalı haline gelmişti. Türkiye bunu önlemek için federasyonumuzun çalışmaları yanında bir an önce okullararası spor federasyonuna da kaydını yaptırmak zorundadır.

Dünya düzeyinde ilk 12 içerisinde birçok dalda, bayanlar 3-bant dahil, sporcularımız bulunmakta. Bana göre en başarılı sporcular şu anda Amerika ve Kore olarak sıralanıyor. Ondan sonra eskiden Kuzey Ülkeleri gelirdi, ama Türkiye de sürekli ilk 3, ilk 4, genel olarak bakarsak ilk 12 içerisinde olmasıyla bence çok iyi durumda. Bu sporcularımız yurtdışında yeterince tanınıyor ama yurtiçinde dediğim gibi medyanın eksikliği ve halkla ilişkiler uygulamalarının azlığı sebebiyle bu sporcuların yeterli düzeyde tanıtıldığını düşünmüyorum.

Federasyon sporcuları tamamen destekliyor, gelişmeleri için de her türlü şeyi yapıyor. Hatta Amerikan dalında dahil yurtdışından antrenörler getirip Milli Takım sporcularını yetiştiriyor. Sadece tanınmakla ilgili problemimiz olduğunu düşünüyorum.

Bir de ücretli turnuvalar, yani özel organizasyonlar ve sponsorlukların ülkemizde artması gerek. Bugün herhalde sadece ilk 10 kişinin 3-bant dalında sponsoru vardır, diğerlerinin sponsorları çok azdır. Mesela benim oynadığım pool dalında bir ya da iki kişinin sponsoru var ki sponsoru olmak demek, tam profesyonel olmak demek, hayatını başka bir şeyden kazanmak zorunda kalmayıp sadece sponsorunun getirdiği kazançlarla bu işi devam ettirip kupa ve madalya ödülleriyle desteklenmek demek. Kaldı ki iyi bir sporcu, her gün iş gibi 9 – 10 saat antrenman yapması gerektiği için, böyle bir sponsorluk olayına ihtiyaç duymaktadır.

****

Bu söyleşinin yayın hazırlıkları sürerken, 22 – 29 Ekim 2017 tarihinde Antalya’da düzenlenen Türkiye Pool (Cepli) Bilardo 2. Etap Şampiyonası’nda Aygen Berk ve öğrencileri güzel bir başarıya imza attılar. Gençler – Yıldızlar kategorisinde üç tane 5.’lik ve iki tane 3.lük alan gençlerimizi ve başarılarında emeği geçen herkesi kutluyoruz. 

Yasal Uyarı: Her hakkı www.superergen.com’a ait olan özgün içerik, Fikir ve Sanat Eserleri ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. https://www.superergen.com adresine çalışır durumda link verilerek alıntı yapılabilir.