Gezi

Kopenhag Gezi Notları

Yazan: Ece Gökyar – 5 Kasım 2017

Tam 48 saatte, yanlış duymadınız sadece 48 saatte Kopenhag’a gittik ve döndük. Peki, yolculuk ve uykuda geçen süreyi çıkarırsak geri kalan zamanda neler yapabildik? İşte minik tavsiyelerimizle 48 saatlik gezimizden notlar:

Ekim ayının başında Kopenhag… Hava soğumaya, hatta sert rüzgarlarla dondurmaya başlamış, gündüz hava sıcaklığı 12 – 13 derecelere oturmuş. Hava soğuk ama tertemiz… Eldiven – bere – atkı üçlüsü ve elbette kalın giysilerle bu hava koşullarına derhal uyum sağlamaktan başka çaremiz yok, zira buralara kış gelmiş belli ki. Mümkünse siz, daha ılık hava koşullarını tercih edin. Öğrendiğimize göre, en yüksek sıcaklık, gündüz 22 derece civarında ve Temmuz – Ağustos aylarında oluyormuş.

Sabah 8.30 sularında kalkan uçak, 2 saat 40 dakika içinde Kopenhag Kastrup Havalimanına varıyor ve şehri turlamak için tüm öğleden sonrayı kullanacak bolca vaktimiz oluyor. 

Havalimanı ile şehir merkezi arasında çalışan otobüs ve metro seferleri ulaşımı kolaylaştırmış. Biz de şehir merkezine yakın konumdaki otelimize havalimanının hemen önünden geçen 5C otobüsüyle ulaşabileceğimizi öğreniyoruz. Havalimanından ayrılmadan, şehirde kaç gün kalacağınıza göre, tren – otobüs ve metro kullanımı için biletinizi (City Pass) alabiliyorsunuz.  

Danimarka’nın başkenti Kopenhag, yaklaşık 1.5 milyonluk nüfusuyla ülke toplam nüfusunun yaklaşık %20’sine ev sahipliği yapan bir kent. Düz bir satıhta kurulmuş olmanın avantajını yaşıyor, öyle ki şehir içinde bisikletle ulaşım son derece doğal ve kolay bir şekilde sağlanabiliyor. Ayrıca şehrin minyatür denebilecek boyutlarda bir metro hattı var, yeni bir hattın yapımı da sürmekte. Ancak vaktiniz varsa ve dilerseniz, yürüyerek de hemen her yere ulaşmanız mümkün. Bisiklet ve yayalar için ayrılmış yollarda trafik gayet düzgün şekilde ve aksamadan yürüyor. Trafikteki araç sayısının insan sayısını geçtiği ve tam bir karmaşanın hüküm sürdüğü şehirlerden gelen kişiler için gayet imrenilesi bir durum bu… Son bir öneri, Kopenhag’da yaya olmayı tercih etmeniz halinde, özellikle bisiklet kullanan kişilere ayrılmış yollara ve buralarda trafiğin akışına dikkat etmek önemli.

Otelin bulunduğu bölgeden sadece iki durak sonra Kongens Nytorv durağındayız. Burası, Kopenhag’ın bitişik nizamda sıralanan rengârenk binalarıyla ünlü Nyhavn bölgesine (Yeni Liman) yürüme mesafesinde.

Metrodan indikten sonra birkaç dakika yürüyerek, her biri ayrı renge boyalı evleriyle gece gündüz bir sanat eserinin parçası gibi hissetmenizi sağlayan ünlü Nyhavn liman bölgesine varıyorsunuz. 

Burası, kanalların arasına kurulmuş Kopenhag’ın merkezi, restoran ve kafeleriyle gün boyu canlılığını koruyan görülmesi mutlak yerlerden biri. Evlerin tümü ayrı bir göz ziyafeti sunuyor, ancak kanalın her iki yanında sıralanan evlerden 20 numaralı evin, ünlü Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen’in evi olduğunu öğrendiğimizden, onu ayrı bir itinayla arıyoruz. 

Kanalın içinde demirlemiş Viking gemileri ve restore edilmiş renkli evleri ile bu bölgeyi birbirinden güzel karelerle bol bol fotoğraflamak isteyeceksiniz.

Nyhavn, aynı zamanda, şehri sarıp sarmalayan kanallar arasında gezinti yaparak kentin en ünlü motiflerini de görebileceğiniz bir saatlik tekne turunun kalkış yeri. 

İster kesintisiz bir saatlik Büyük Kopenhag Tekne Turu, ister belli duraklarda inip binerek Hop On Hop Off Tekne Turu almanız mümkün. İngilizce rehberli turlar sayesinde yine Hans Christian Andersen’in aynı adlı ünlü masalından esinle yapılan minyatür boyutlardaki Küçük Deniz Kızı heykeli, sarayları, kuleleri, eski ya da yeni mimari eserleri ve kentin farklı bölgeleri hakkında genel bir bilginiz olacaktır. 

Tekne Turları, farklı seçeneklerle satışa sunulmuş. Sadece tekneyle gezintinin yanı sıra, konserler eşliğinde tur alternatifleri ya da turunuza ilaveten Tivoli Bahçeleri’ne indirimli giriş bileti de alabiliyorsunuz. Elbette bu tip fırsatların yılın belli zamanlarında geçerli olduğunu hatırlatayım.

Kanal turuna benzer bir şehir turunu, gezi otobüsü ya da yine duraklarda indi bindi yaparak Hop On Hop Off otobüs turları ile de yapmanız mümkün. Yine de bence bir şehri tanımanın en güzel yolu, haritanız ve rahat ayakkabılarınız eşliğinde yürümekten geçiyor.

Nyhavn’ın dilediğiniz bir köşesinde kısa bir yemek molası verip, hemen yakındaki Amelianborg (Kraliyet) Sarayı’na doğru sokak aralarından geze geze yürümeniz yine on dakikanızı almıyor. Burası dört ayrı binadan oluşan ve halen kraliyet ailesinin yaşadığı saray. Bize denk gelmedi ancak öğle saatlerinde nöbetçilerin devir teslim töreninin ilgi çektiği söyleniyor.

Sarayın hemen yakınındaki Marble Church (Mermer Kilise) de görünümüyle sizi büyüleyecek mekanlardan biri ve açık olduğu saatlerde gezmek mümkün.

Churros, Kopenhag’da rastladığımız ve özellikle çocukların gözünden kaçmayan, tatmak için can attıkları İspanyol kökenli, halka tatlısına benzeyen ancak şerbetsiz bir tatlı; minik bir dükkanı da Nyhavn’da. Buradan ayrılmadan önce, özellikle Asyalı gezginlerle birlikte kuyrukta beklemeyi göz alıp, çocuklarınızla birlikte bu şekerli ve erimiş çikolatalı hamur tatlısını siz de tadabilirsiniz. Böylece yürüyüş için gereken enerjiyi de fazlasıyla elde etmiş olacaksınız.

Biraz da 1962’den beri trafiğe kapalı en uzun yaya yolu ve alışveriş merkezlerinden biri olan Stroget Caddesi’nden bahsedeyim. Burası, Guiness Rekorlar Müzesi, Disney ve Lego mağazaları ile özellikle ailenin genç bireyleri için de keyifli bir gezinti mekânı. 

Ayrıca her keseye ve ihtiyaca yönelik mağaza ve farklı kültürlere ait yeme içme seçeneklerini bulabilir, sokak sanatçılarına rastlayabilirsiniz.

Yürüme yolunu takip ederek Stroget’in sonuna kadar giderseniz, Disneyland’ın kurulmasına ilham veren, 1843 yılında kurulan ve kafe, restoran, park, konser ve eğlence parkurlarıyla ünlü Tivoli Bahçelerini gezebilirsiniz. Kopenhag’da bulunduğumuz günlerde kapalı olan Tivoli Bahçelerinin bahar, yaz ya da yeni yıl öncesi keyifle gezilebileceğini öğreniyor, birkaç fotoğrafla ayrılıyoruz.

Kopenhag’ın gezilmesi gereken bölgelerinden biri de Christianhavn. Sadece bir metro durağı uzaklığındaki bu bölgeyi özellikle görmek istiyoruz. Önce bu bölgeden birkaç fotoğraf paylaşayım.

1695 yılında açılmış, vida şeklinde kulesi ve spiral merdivenleri ile Barok mimari tarzındaki Church of Our Savior Kilisesi, Christianhavn bölgesinde yer alıyor. Bol miktarda dar merdiveni tırmanmayı göze almanız halinde, Kopenhag’ı tepeden dört bir yanıyla doya doya keyifle seyredeceğiniz bir mekan.

Christianshavn bölgesinin sınırları dahilinde kentin özerk bölgesi Christiania’yı da görmek isteyebilirsiniz. Turistik olmasına rağmen, özellikle merkezinde fotoğraf çekilmesinin yasak olduğu bu bölge, 1970’li yılların başında bir grup hippinin bu bölgedeki askeri kışlalara yerleşerek, Danimarka kurallarına aykırı bir şekilde kendi toplumsal kuralları çerçevesinde yaşam yeri kurmaları ile oluşmuş. Biz de Christiania’da insanları tedirgin etmemek için, her köşesi ayrı bir renk cümbüşü olan bölgenin girişinden bir iki poz alıp, sokak satıcılarının arasında turlayarak bu özgür atmosferi bir parça tanımayı tercih ediyoruz.

48 saatlik Kopenhag gezimizde elbette aklımızda kalan sayısız mekan oldu. Daha iyisi en az üç günü dolu dolu geçirmek. Parklarıyla ünlü saraylarını, kentin metroyla da ulaşılabilen farklı merkezlerini, ünlü kulelerini, müzelerini, trenle ulaşımın sağlandığı Legoland’i ve Açık Hava Müzesini görmek için uzun zamanlarımız olmasını diliyoruz. 

Yasal Uyarı: Her hakkı www.superergen.com’a ait olan özgün içerik, Fikir ve Sanat Eserleri ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. https://www.superergen.com adresine çalışır durumda link verilerek alıntı yapılabilir.